26 Eylül 2010 Pazar

Topluluk Onunde Etkili ve Guzel Konusma

• Herkese merhaba, ben Fulya Akbuga. İşim konuşmak... Aslına bakarsanız konuşmaya biraz geç başladım. Ailem 3 yaşına kadar hiç konuşmadığımı, daha sonra bir yaz kampının ardından, dünyada başka çocuklar da olduğunu keşfetmemden hemen sonra ‘Anne bana su ver’ şeklinde birden konuşmayı söktüğümü söyler. ‘Sonra da hiç susmadın’ diye klasik bir espri de gelir bu hikayenin arkasından ama ilköğretim çağında da fazla konuştuğum söylenemez. Özellikle toplum içinde...

• Pek çoğumuz için derste sözlüye kalkmak büyük bir karın ağrısı sebebidir. Ya da tüm cesaretinizi toplayıp parmak kaldırırsınız ama öğretmen size söz verene kadar kalp çarpıntınız daha da artar, içinizden bütün bildiklerinizi haykırmak geçse de görünmeyen bir güç sizi engeller, kendini rahat bir şekilde ifade eden arkadaşlarınıza özenirsiniz. Hatta bu topluluk içinde konuşma korkusu bazen öyle boyutlara geliyor ki, size bir arkadaşımın dolmuşta ‘müsait bir yerde inecek var’ demekten utanıp her seferinde, dolmuş kendi ineceği yere en yakın nerde durursa orda inmek zorunda kaldığını söylesem inanır mısınız?

• Ama şu bir gerçek ki, konuşma ve iletişim becerileri doğuştan kazanılmaz, kesinlikle zamanla, üzerinde çalışıldıkça, sosyalleştikçe ve pratik yaptıkça gelişir.

• Bunu özellikle ODTÜ’deki öğrencilerde çok net gözlemlemek mümkün: Hazırlıktayken, okula ilk başladıkları zamanlarda konuştukça kızaran, utangaç, kambur yürüyen ve radyoculukla ilgilenmesine rağmen kendi bile bunu yapabileceğine dair içinde bir umut taşımayan gençler 3-4 yıl içinde öyle bir dönüşüm geçiriyor ki, inanmak mümkün değil. Ben buna, ‘içteki canavarın dışa çıkması’ diyorum ki, bazen bu canavar gerçekten sevimsiz bir canavar oluyor ve o kendi halindeki çocuk, kendine güven durumunu bir parça abartıp ‘dünyanın en ukala kişisi’ haline bile gelebiliyor.

• Evet, etkili konuşma becerisi kendine güvenle doğru orantılı olarak geliştiği gibi, kendine güveni tam, toplum içinde belli bir yere sahip, son derece bilgili insanlarda da zaman zaman bu yetinin eksik kaldığını görüyoruz. Sürekli toplum önünde olan politikacıların bile –ki aslında çoğunlukla onların- kendilerini doğru ifade edemediklerine, anlattıkları konuyu sıkıcı ve hatta dayanılaz hale getirdiklerine veya heyecanlandıklarına şahit oluyoruz.

• Şu sözü çok severim; ‘İyi bir konuşma yapmak için iyi konuşmacı olmak gerekmez.’ Bu, çok doğru. Bazı insanlar kendilerinde böyle bir yetenek olmadığını düşünürler ve hep arka planda kalmayı tercih ederler. “Ben avukat olamam çünkü konuşamam, ben sunucu olamam, kamera arkasını tercih ediyorum...” Halbuki bütün mesele teknikleri doğru kullanmak, iyi bir hazırlık ve bol pratik yapmak. Sonrasında zaten alıştıkça bu teknikleri içselleştirecek ve içinizdeki konuşan sevimli canavarı dışarı çıkaracaksınız.

• İyi konuşmak, dili doğru ve etkili kullanmak için bununla direkt ilgili bir iş yapmanıza da gerek yok. Bankacı da olsanız kasiyer de öğretmen de pazarlamacı da; kelimeleri doğru ve etkili kullandığınızda, sesiniz, diksiyonunuz ve beden dilinizle doğru bir iletişim kurduğunuzda mesleğinizde ‘fark yaratacak’, bir adım öne geçmeyi başaracaksınız.

• Bırakın profesyonel yaşamı, özel hayatınızda daha ikna edici, kendini daha fazla dinleten, söylediklerine önem verilen bir insan olmak istemez misiniz?

İyi bir konuşmacı olmanın farklı boyutları var; sizi dinleyen kitleyi tanımak,onları yakalamak, enerjik, yaratıcı, bilgili olmak, dili doğru kullanmak gibi. Ve tabii farklı bağlamlarda yapılan konuşmalar ve kurulan iletişimden söz edeceğiz önümüzdeki dakikalarda. Öncelikle şu korkuyu bir içimizden atalım!

Yapılan bir araştırmada insanlara ‘En çok neden korkarsınız?’ diye sormuşlar. İşte yanıtlar:

Topluluk önünde konuşmak %41
Yükseklik %32
Böcekler %22
İflas etmekten %22
Derin su %19
Hastalık %19
Ölüm %19
Uçmak %18
(The People’s Almanak Book)

• Sonuç olarak, sizin de önemli bir sunum ya da konuşmadan önce karnınız ağrıyor, ağzınız kuruyor, elleriniz terliyor,kalbiniz çarpıyor veya nefesiniz kesiliyorsa hiç endişelenmeyin, son derece normalsiniz! Asıl sorun savaşmak ya da vazgeçmek. Buna karar vermeniz gerekiyor. “Korktuğunuz şeyi yapın, korkunun ölmesi kaçınılmazdır.”

• Toplum önünde konuşma korkusunu yenmenin ilk adımı: Kabul etmek. Evet, sizin böyle bir korkunuz var ve bu durum içinizdeki potansiyelin dışarı çıkmasını engelliyor, sizi rahatsız ediyor ve hatta utandırıyor.

• Öncelikle denemekten korkmayın. Bunun için de korkunun aşılamaz bir sorun olduğunu düşünmekten vazgeçmeniz gerekiyor. Söylediğimiz gibi, herkes ama herkes iyi bir konuşma yapabilir. Sadece denemeniz gerek. Belki ilk sefer 10 üzerinden 10 alacağınız bir konuşma olmaz ama en zor olan da ilk seferdir.

• Ünlü filozof Emerson demiş ki; ‘ Bir şeyi bir kere yaptıysan ikinci kez de yapabilirsin. İkinci kez de yapabildiysen, artık bunu bir alışkanlık haline getirebilirsin.’

• Yayına çıktığım ilk günü daha doğrusu geceyi hatırlıyorum da, tek kelimeyle ‘korkunç’tu. Hep söylerlerdi, ilk yayından sonra gittikçe daha iyiye gidecek çünkü nasıl birşey olduğunu anlayacaksın diye, gerçekten de öyleydi. Herşey elimde yazılı halde bulunmasına rağmen bütün anonslar birbirine karıştı. Beynimden geçenlerle ağzımdan çıkanlar o kadar farklıydı ki, bir an ‘şeytan ruhumu ele geçirmiş’ gibi hissettim. Aynı hissi üniversite sınavının ilk 15 dakikasında da yaşadım. Zihnim tamamen boş bir sayfa haline geldi ve bütün bildiklerimi unuttum.

• Bunun adı: katil heyecan. Sahneye çıktığınız anda ağzınız kilitlenir, beyniniz durur ve nerde olduğunuzu bile unutursunuz. İlk dakikaları atlatsanız bile konuşma sırasında içinizden sürekli olarak ‘bitse de kurtulsam’ dersiniz ki,bu çok tehlikeli bir durumdur çünkü yüzünüzdeki gerginlik, sesinizdeki titreme izleyiciye birebir yansır, onlar da sizinle birlikte gerilir ve sıkılarak tıpkı sizin gibi konuşmanızın bitmesini beklerler.

• Unutmayın, siz sıkılırsanız dinleyici ya da seyirci de sıkılır. Bu, yayıncılıkta en temel kurallardan biridir. Anlattıklarınızdan keyif almak, o anı zevkle yaşamak ve enerji dolu bir performans sergilemek için yapıcı heyecan duymalısınız. Yani, içinizde varolan enerjiyi dışa çıkarmalı, onun rüzgarıyla ilerlemelisiniz. Bunun yolu da pozitif telkinden geçer. Konuşmanızı hazırladıktan sonra iyice prova yapmanız, sonrasında da ‘bu işi en iyi şekilde başaracağım’ diye kendinize defalarca hatırlatmanız gerekir. Asla negatif düşünmeyin ve şunu da aklınızdan çıkarmayın; Sizin içinizde ne olduğunu kimse bilmiyor!

Sahneye ya da toplum önüne ilk çıktığınızda ‘Eyvah, kimbilir ne kadar ne kadar heyecanlı görünüyorum’ diye düşünürseniz yine kendinizi dibe sürüklemiş olursunuz.

• ‘Korkuyu arkanızda bırakın ve harekete geçin!’
• Diyafram nefesi (derin nefes alın, biraz tutup sonra verin)

Eye-Brain Control:
Sahneye geldiniz, heyecanlanıp gözlerinizi kapatmak veya boş boş kalabalığa bakmak size birşey kazandırmaz, kötü görünmenize neden olabilir.

Çok heyecanlıysanız ve ne söyleyeceğinizi unuttuysanız; tek bir kişiye bakın, birkaç saniye düşünün ve kafanızdakileri toparlayın. Duruş çok önemli!

• Unutmayın; heyecan, adrenalin iyidir, bir enerji yaratır.
• Konuşmacıdan gelen enerji= Dinleyicinin aldığı enerji

Eğer düşük enerjiyle konuşursanız dinleyici de düşük enerji alır.

* Sunum sırasında yapılması gerekenlere birazdan değineceğiz ama önce yi bir sunumun en önemli aşamasına dönelim; Hazırlık!

Hem ruhen hem de fiziki olarak hazırlanmak çok önemli! Şu söz hep aklınızda olsun;
“ İyi bir hazırlık, ne hakkında konuştuğunuzu bilecek kadar çok çalışmaktır.”

• Churchill’in 45 dakikalık konuşmasını 7 saatte hazırladığını biliyor muydunuz?
Rahat olmak, konuya hakim olmak ve dinleyiciyi etkilemek için hazırlık şart.
(Stand-upçılar...)

• Sunum türleri:
Doğal sunum
Ezbere sunum
Okuyarak sunum

Zorunlu olmadıkça okuyarak sunum yöntemini tercih etmeyin, ezbere sunum yönteminden ise tamamen uzak durun! (İlkokullarda yaptığımız sunumlar) En sağlıklı sunum doğal sunumdur ama konuyu iyice özümsemiş olmanız gerekir, Kendinizi her seferinde aynı kelimelerle değil, farklı kelimelerle ifade edersiniz, çünkü konuyu biliyorsunuzdur. Başınızdan geçen bir olayı arkadaşınıza anlattığınızı düşünün; aynı olayı bütün arkadaşlarınıza birebir aynı sözcüklerle mi anlatırsınız? Sadece belki en çok gülünen yerlerdeki kelimeleri, benzetmeleri hep kullanırsınız, çünkü onlar ana malzemenizdir. Sunumlarda da aynı şey geçerli. Tek fark, anlatmak zorunda olduğunuz şey, bu kez ‘fasulyenin faydaları’ olabilir. Konuyu iyice öğrenip gerekli çalışmayı yaptıktan sonra onun da altından kalkacaksınız, inanın.

• Sunumu/konuşmayı hazırlarken önce kafanızda bir taslak belirleyin, neleri hangi sırayla anlatacaksınız, hangi örnekleri ve materyalleri
kullanacaksınız, vs. Sonra bunların hepsini kağıda dökün, ardından defalarca okuyun, sonra birkaç kez de kağıda bakmadan anlatmaya çalışın, ardından tekrar okuyun, sonra da aynaya bakarak bir prova daha yapın. Son olarak, eğer imkanınız varsa bir canlıya anlatın. Evdeki köpek de olur, kardeşiniz, sevgiliniz veya eşiniz de... Bağımsız yaptığınız sunum her seferinde bir öncekinden daha başarılı olacak.

• Konuşmayı hazırlarken aklınızda tutmanız gereken birkaç nokta var;


- Öncelikle basitten karmaşığa kuralını unutmayın! Herkes Einstein olmak zorunda değil.
- Bir konuşmanın başı ve sonu çok ama çok önemlidir. Etkili başlayın ve devam edin. Sıradan bir giriş yaparsanız sonra ilginç şeyler bile anlatsanız dinleyiciyi kaybetmiş olursunuz.
- İlk 30 saniye çok önemli!

• 5 Kanıt Kuralı;
Konuşmanızı ilgi çekici hale getirmek ve söylediklerinizi akılda kalıcı, inandırıcı hale getirmek için 5 unsura ihtiyacınız var:
- Kişisel deneyimler
- Benzerlikler
- Uzmanların konuyla ilgili fikirleri
- Örnekler
- İstatistikler, olgular

• Girişte de konuyu hem basite indirgeyin; bilimsel, karmaşık bir konuysa herkesin anlayabileceği bir hikaye ya da örnek kullanın hem de yaratıcılığınızı kullanarak beklenmeyen, klasik olmayan bir giriş yapın.
• Konuşmanın diğer bölümlerinde de yine hikayeler, alıntılar, ilginç örneklerle konuyu zenginleştirin.
• İlk cümle kadar son cümle de çok önemli, akılda kalıcı bir son cümle hep cebinizde bulunsun!
• Bu arada sunum sırasında elinizde bulunması için küçük notlar hazırlamayı ve bu notlara sunum konularınızla ilgili hatırlatıcı başlıklar yazmayı unutmayın. Notlar her zaman kurtarıcıdır!
• Konuşmanızda sürekli kendinizden bahsetmeyin, insanların da kendilerini bulabilecekleri örnekler vermeye ve anlatıcıdan ziyade paylaşımcı olmaya özen gösterin.
• Who cares kuralı: Dinleyici sizin anlattıklarınızla neden ilgilensin? Hiç kimsenin umrunda olmayan konular dinleyiciyi sunumdan uzaklaştırır. İlgi çekici bir başlangıç için bir örnek verelim:

“Sağlıklı beslenme ve diyet” konusuyla ilgili bir konferans verdiğinizi düşünelim; Sunuma “Aranızda kaç kişi olmak istediği kiloda değil ve kilo vermek istiyor?” diye başladığınızda seyircilerin %85’i
el kaldıracaktır. İlgiyi topladınız, nasıl kilo verilmesi gerektiğiyle ilgili konuşmanızda devam edebilirsiniz.

Bir arkadaşım, çocuk büyütmenin zorluklarıyla ilgili bir konuşma yapıyordu. Konuyu hayatındaki veya çevresindeki örneklerle değil de, tamamen didaktik, kitap cümleleriyle anlatınca çok sıkıcı oldu... ‘Çocuklara şöyle yapmak gerek, onlarla böyle konuşmak gerek’ demek yerine, yaşayan örnekler verebilirdi... (“Geçen gün çocuğum yürürken düştü ve ilk defa koşarak onu kaldırmadım.”

• Audience’ı tanıyın! Kimlere karşı konşma yapacağınızı önceden bilmek ve buna karşı hazırlıklı olmak çok önemli. Sizi bekleyen grubun ortak bir siyasi duruşu var mı, kadınlar mı erkekler mi ağırlıkta, hangi meslek grubundan geliyorlar, vs. Bu bilgiler, size sunumunuzda o gruba yönelik örnekler verme şansı tanır. Ya da tam tersi sizi yersiz, yanlış anlaşılacak espriler yapmaktan kurtarır.

• 2 ayrı konuşmacı düşünün, hangisini ilgiyle dinlersiniz?

A: sıcak, samimi, ilginç, kendine güvenli, açık, dürüst, heyecan dolu, yaratıcı, alçakgönüllü
B: enerjiden yoksun, çok bilmiş, ciddi, iletişime kapalı, monoton, gergin, güvensiz, konusuna hakim değil.

içgüdü + düşünce = karar

• Birini dinleyip dinlemeyeceğimize karar vermeden önce, bunu hissederiz. Birşeyi öğrenirken de aynı şekilde; dururuz, bakarız, dinleriz, sonra onun hakkında düşünürüz.
• İlk izlenim çok önemli!
İlk etapta ne söylediğinizden çok, nasıl söylediğiniz önemlidir. Yüzünüzden düşen bin parça iken iyiyim demeniz inandırıcı olmaz.


Sunum sırasında yapılması gerekenler:

Dik duruş
Sahneye geldikten sonra göz teması
Gülümseme
Merhaba
Etkili giriş
Ses tonu (Eğer ses tonunuz alçaksa muhtemelen monoton bir konuşma gerçekleştiriyorsunuz. Monotonsanız, sıkıcısınız demektir. Bir konuşmacının en büyük günahı sıkıcı olmaktır. Sıkıcı olursanız dinleyici kaybedersiniz. Bağırmayın, sadece yüksek sesle konuşun. Özgür olun! Korkuyu ve güvensizliği atarsanız, bu enerjiyi sesinize yansıtabilir ve pozitif etki yaratabilirsiniz.)
Düzgün Türkçe
Espriler, örnekler, hikayeler
Dinleyiciyi sunuma katma
Materyel kullanma
Salonun nabzını tutma
Arada es’ler verme, doğru vurgu, tonlama
Konuşma hızı
Yaratıcılık
Tekrarlardan kaçınma
Kısa ve çarpıcı cümleler
Esnek olma, hızlı kararlar alabilme, zamanı iyi kullanma
Doğru bilgi ve rakamlar
Etraftaki hareketlilikten etkilenmeme
Beden Dili (ilk izlenim, eller, duruş, mimikler, kıyafetler, “unutmayın, izleyici sizi dinlemekten çok seyrediyor.)
Akılda kalıcı bir kapanış cümlesi

İş Hayatı:

Aslında buraya kadar bahsettiğimiz tekniklerin çoğu, hem iş hayatında hem de özel hayatınızda işe yarar. Örneğin işyerinde bir toplantıda konuşma yapmanız gerek. Veya bir patronsunuz ve çalışanlarınızı etkilemek istiyorsunuz. Bu, kalabalık arkadaş ortamında gerçekleşecek bir konuşma da olabilir.

Önce şunu hatırlayın;

İnsanların birşeyi dinlemesi için 3 temel neden gerekir:
- Kişisel ilgi
- Kimin anlattığı
- Nasıl anlattığı

• Söz konusu grubun ortak bir ilgi alanını keşfedip konuşmaya o konuyla başlayın. Örneğin şirketinizde devam eden bir futbol turnuvası var, onunla ilgili bir espri yapabilir, falanca takımın geçen günkü galibiyetiyle ilgili birşeyler söyleyerek ortamı ısıtabilirsiniz.


• İşyerindeki sunumlarda veya toplantı konuşmalarında bir hedefinizin olması çok önemli. Amaç ne, konuyu nereye bağlayacaksınız? Sakın uzun tutmayın, ne kadar kısa olursa o kadar etkili ve akılda kalıcı bir konuşma yapmış olursunuz. En fazla 10 dakika... “Uzun konuşmalar tehlikeli ve ölümcül olabilir, kısalar alkış getirir.”
• İşyerindeki konuşmalara “ben” diye başlamayın. Sürekli “Size şunu anlatacağım, söylemek istediğim birşey var” tarzında konuşmanız iş arkadaşlarınız arasında negatif bir etki yaratabilir. Sanki “Ben konuşacağım, siz dinleyeceksiniz” gibi anlaşılabilir. Oysa iletişim 2 yönlüdür. Dinleme aktivitesi oldukça zor bir aktivitedir ve isteyerek yapılması gerekir. Karşınızdakinin dinlemeyi istemesi için önce bir motivasyon sağlamalısınız.
• Önce kendinizi düşünün, ben bu konuya nasıl yaklaşılırsa ilgiyle dinlerim sorusunu kendinize sorun.
• Sunumunuzu önceden hazırlayın ve iyice çalışın. Konuyu iyi bilmeniz ve bilmediğiniz konuda da konuşmamanız çok önemli. Bu, sorulara karşı hazırcevap olmanızı sağlar. Bu arada konuşurken sürekli bölünüyorsanız, dinleyicilerinize sorularını yazmalarını ve onları sonra yanıtlayacağınızı söyleyebilirsiniz.
• Powerpoint malzemeniz de ilgi çekici olsun. Görseller önemlidir ama unutmayın, en önemli görsel sizsiniz.
• Konuşmanızın metnini önceden dağıtmayı tercih etmeyin, bu ilgiyi böler.
• Etkili başlayın, etkili bitirin! Profesyonel olun!